Yapılması Gereken, Mültecilere İnsan Onuruna Yakışır Yaşam Koşullarını Sağlamak ve Kendi Hayatlarının Öznesi Olabilmeleri İçin Uygun Zemini İnşa Etmektir
1950 tarihinde, II. Dünya Savaşı sonrasında evlerinden kaçan veya yurtlarını terk etmek zorunda kalmış milyonlarca Avrupalıya yardım etmek amacıyla ve üç yıl sonrasında görevinin sonlanacağı planlanarak kurulan Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği aradan 71 yıl geçmesine rağmen halen çalışmalarını sürdürmektedir. Kurulduğu tarihte dünya genelinde zorla yerinden edilen insan sayısı 2 milyonken bu sayı günümüzde 82 milyonu aşmıştır. Mülteciler gün geçtikçe artan sayılarıyla beraber, yaşadıkları sorunlar ve bu sorunların çözümsüzlüğü yönünden uluslararası toplumun göz ardı edemeyeceği önemli bir meseledir.
Mülteciler yaşadıkları ülkelerde eğitim sistemine katılımdan, anadil öğrenimine, güvenceli ve kayıtlı işgücü piyasasına erişimden, yasal statülerindeki uygulama ve mevzuat eksikliklerine ve bu kapsamda statüye erişimlerimdeki güçlüklere; sağlık hizmetlerinden psiko-sosyal destek sağlanmasına kadar birçok alanda sorunlarla karşılaşmaktadır. Bu durum onların yaşadıkları ülke ve yerel toplumla sosyal uyumun sağlanması açısından birçok sorunla karşı karşıya kalmalarına neden olmaktadır.
Dünyada genelindeki 82 milyonu aşan mültecinin yanı sıra, her yıl yaklaşık 1 milyon kişi başka ülkelere gelerek sığınma talebinde bulunmaktadır. Tüm veriler sayıların artan oranda devam ettiğini göstermekte, bu konunun tüm dünya için ne kadar hassasiyetle üzerinde durulması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu noktada mülteci ve sığınmacıların topluma entegre olmalarının engellenmesi yerine konunun muhatabı olan tüm aktörlerin, üstlerine düşen sorumluluğu evrensel ilkeleri göz ardı etmeksizin yerine getirmesi gerekir. Yapılması gereken, mültecilerin insan onuruna yakışır bir yaşam sürmesini sağlamak ve kendi hayatlarının öznesi olabilmeleri için uygun zemini inşa etmektir. Bu doğrultuda geliştirilen uluslararası iş birlikleri, öngörülebilir ve sürdürülebilir olmalıdır.
Ülkemizde bugün, mülteciler konusunda 10 sene önceki konjonktüre kıyasla farklı bir sosyolojik gerçeklik hâkimdir. Türkiye, tüm uluslararası verilere göre açık ara en fazla sayıda mülteciye ev sahipliği yapan ülke konumundadır. Geçicilik üzerine bina edilen politikasızlık bu noktada gerçekliğini yitirmiştir. Gerek kurumsal kapasitenin ve yönetişimin güçlendirilmesi gerek hukuksal mekanizmaların güncellenmesi, içinde bulunduğumuz şartlarda önem arz etmektedir. Geçtiğimiz süreçte, var olan koşulların analizi yapılmadan ve uzun vadeli öngörüler dikkate alınmadan geliştirilen politikalar ve aradan geçen onca seneye rağmen halen ulusal bir mülteci politikamızın olmaması, toplumsal uyumun sürekli olarak ertelenmesine yol açmaktadır. Bu durumun doğal bir sonucu olarak, mültecilerin geleceklerine dair belirsizlik hali daha da derinleşmekte ve toplumsal barışa ulaşılması giderek zorlaşmaktadır.
Hukukun mülteciler konusunda gösterdiği yol, evrensel ilkelerle donatılmış uluslararası sözleşmelerle zaten çizilmiştir. Nitekim uygulamadaki yanlışları hukuka uygun göstermek adına hukukun arkasından dolaşarak temel ilkeleri reddetmekten vazgeçilmelidir. Bu doğrultuda, uygulamaların dünden bugüne değişen şahsi kararlar üzerinden değişkenlik göstermesi yerine, insan odaklı ve toplumsal huzurun gözetildiği ulusal bir Göçmen ve Mülteci Politikası hazırlanması, gerçekçi, insani, bütüncül, kapsayıcı ve katılımcı bir yaklaşımla yeni politikalar oluşturulması şarttır. Uluslararası boyutta ise her 10 mülteciden 8’nin gelişmekte olan ülkelerde yaşadığı, gelişmiş ülkelerin sınırlarına duvar ördüğü gerçeği de göz önüne alınarak mültecilere ilişkin külfet paylaşımının da daha adaletli şekilde yönetilmesi büyük önem arz etmektedir.
Son olarak medyada ve siyasette kullanılan ayrımcı, ötekileştirici, ırkçı ve yabancı düşmanlığı içeren nefret söylemlerinin, uzun vadede gerekçesiz bir öfkenin oluşmasına sebep olduğu açıktır. Bir arada yaşam ancak önyargıları saf dışı bırakarak çoğulculuğu esas alan bir yaklaşımın ve dayanışmanın sonucunda mümkün olabilir.
Bu düşüncelerle, 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’nde, yeryüzündeki tüm mültecilerle dayanışma ihtiyacını yineliyor, konunun muhatabı olan tüm aktörleri, sorumluluk bilinciyle ve temel ilkelere riayet ederek hareket etmeye davet ediyorum.