4. Yargı Paketi: Hukuk Devletini Reddeden İktidarın Hukuk Reformu Yapacağım Demesi Ancak Trajikomiktir
TBMM Genel Kurulu’nda görüşülecek olan 4. Yargı Paketi, İnsan Hakları Eylem Planı kapsamında ilk 1 ayda hayata geçirilmesi öngörülen 6 vaatten hiçbirini içermezken, ilk üç ayda gerçekleştirileceği vaat edilen 40 faaliyetten de sadece 15 tanesine yer vermektedir. Ayrıca söz konusu değişiklikler sorunun asıl kaynağına inmekten uzak, günü kurtarma amacı taşıyan, yüzeysel değişiklikler olup mevcut sorunlara deva olabilecek nitelikte değildir.
Teklifin ilk 5 maddesi ile; İdari başvurularda idarenin cevap vermemesi üzerine zımni ret kararı başlama süresi 60 günden 30 güne, idarenin kesin olmayan bir cevap vermesi halinde ilgili kişinin 6 aya kadar bekleme süresi de 4 aya düşürülmekte ve mahkemenin dava hakkında karar vermesi halinde gerekçeli kararı yazma süresi 30 gün olarak belirlenmektedir. Ancak teklifte yargılama sürecini hızlandıracak herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Bu minvalde, asıl yapılması gereken ilk derece mahkemelerindeki yargılama sürelerini kısaltma ve vatandaşların en geç 1 yılda ve mümkünse daha kısa sürelerde yargılama sürecinin tamamlanacağını kesin olarak öngörebilmelerini sağlamaktır. Bunun yerine dava öncesi aşamada vatandaşların da kendi lehlerine kullanabildiği bir zaman aralığını kısaltmak ve yıllardır uygulanması sebebiyle yerleşmiş olan hesaplama sürelerini değiştirmek çözüm değildir.
Teklifin 6 ila 9. maddeleri ile; Kasten öldürme, kasten yaralama, eziyet ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının failin “boşandığı eşine karşı işlenmesi hali” bir ceza artırımı nedeni olarak düzenlenmektedir. Söz konusu düzenleme kadına karşı şiddetin önlenmesinde ve cezaların caydırıcılığı bakımından önemli bir düzenleme olmakla beraber yetersizdir. Özellikle İstanbul Sözleşmesinden çıkıldığı bir dönemde, devletin yükümlülüklerini yerine getirmesi bakımından ev içi şiddet türlerinin tamamının ceza artırımı nedeni olarak düzenlenmesi kadına yönelik şiddetle mücadele için elzemdir. Öte yandan İnsan Hakları Eylem Planı'nda 3 aylık vaatler arasında yer almasına rağmen ısrarlı takibin özel bir suç olarak düzenlenmemiş olması ise önemli bir eksikliktir.
Teklifin 13. maddesi ile; Ceza Muhakemesi Kanunu’nun mevcut halinde katalog suç tipi olarak adlandırılan bir kısım suçlarda, şüpheli hakkında tutuklama kararının verilmesi sadece kuvvetli suç şüphesi ile gerçekleştiği için yerli yersiz birçok kişi tutuklanmakta ve bu kişilerin yargılamaları tutuklu olarak devam etmektedir. Kanun teklifinde ise katalog suçlarda tutuklama şartlarındaki kuvvetli suç şüphesi yerine, “somut delillere dayanan kuvvetli suç şüphesi” şartına yer verilmesi AİHM ve AYM içtihatlarına elbette uygundur. Ancak bu düzenleme Türkiye’de adalet sisteminin ve uygulayıcılarının garabetini de gözler önüne sermektedir. Değiştirilmek istenen “kuvvetli suç şüphesi” kriteri hukuk düzeninde zaten somut delile dayanmak zorundadır. Ancak hukuktan o kadar uzaklaşılmıştır ki Adalet Bakanlığı bürokrasisi böyle yasal modifikasyonlardan medet umar hale gelmiştir. İktidarın işine gelmediği durumlarda var olan kanunlara uymamayı yargıya dayattığı bir ortamda, böyle yasal ‘iyileştirmelerden’ bir beklentiye girmek sadece trajikomiktir.
Teklifin 17. maddesi ile; Adli kontrol ile ilgili olarak yeni bir düzenleme yapılmak suretiyle azami adli kontrol süresi olarak ifade edebileceğimiz bir uygulama getirilmiştir. Ancak bu hususta belirlenen süreler neredeyse tüm yargılama sürecini kapsayacak şekilde oldukça uzun belirlenmiştir.
Teklifin 22. maddesi ile; Seri muhakeme usulü ile ilgili olarak Cumhuriyet Savcısı tarafından hazırlanan talepnamenin, mahkeme tarafından iade edilmesi sonrasında iadeye karşı bir itiraz yolu düzenlenmemesi hususu Genel Kurul’da tekrar gözden geçirilmelidir.
Teklifin 24. maddesi ile; Sulh Ceza Hakimliğinin adli kontrol ve tutuklama kararlarına karşı “dikey itiraz” yolu düzenlenmiştir. Ancak yeni bir düzenleme olmayan dikey itiraz, sanki yeni gibi gündeme getirilse de süreç eski uygulamanın eksik şekilde geri getirilmesinden ibarettir. Sulh ceza hakimliği/sorgu hakimliği kurumunun tümden gözden geçirilip, soruşturma sırasında uygulanan Koruma tedbirleri ile işlem ve tasarrufların denetim yetkisinin etkin şekilde yapılmasını mümkün kılabilecek denetim mekanizmasının tüm soruşturma işlem ve tasarrufları için getirilmesi şarttır.
Bu minvalde DEVA Partisi olarak söz konusu değişikliklerin Genel Kurul’da tekrar gözden geçirilmesi gerekliliğiyle beraber, İnsan Hakları Eylem Planı’nda vaat edilen faaliyetlerin gerçekleştirilmesi adına iktidarı yakından takip ettiğimizi bildiririz. Ancak felce uğratılan adalet sisteminin yeniden inşası mevcut iktidar ile artık mümkün değildir. Kendi ilan ettikleri Eylem Planı’nı dahi uygulayamıyor olmaları bunun en büyük kanıtıdır. DEVA Partisi olarak iktidarımızda hukuk ve adalet sisteminin yeniden inşası en öncelikli hedefimizdir.