Ülkemizde 300 bin hükümlü ve tutuklunun bulunduğu cezaevlerindeki aşırı doluluk oranının
azaltılması amacıyla, İnfaz Kanununda kapsamlı değişiklikler yapılmasını öngören bir kanun
teklifi hazırlanmış, 31 Mart 2020 tarihi itibarıyla TBMM’ye sunulmuştur. Uzun zamandır
hazırlanmakta olan Yargı Paketinin, ilerleyen günlerde hızlı bir şekilde görüşülerek
kanunlaşması beklenmektedir.
Türkiye'de geçmişte farklı düzenlemelerle cezaevlerindeki yoğunluğun azaltılmaya çalışılması,
mevcut yargı ve ceza adalet sistemindeki sorunların önemli bir göstergesidir. Hükümet ceza
adalet sistemi ile son yıllarda; bir taraftan kamuoyunda cezaların artırıldığı yönünde bir algı
oluştururken; diğer taraftan birkaç istisnai suç dışında cezaevinde kalma süresini kısaltan
düzenlemelerle cezaevi doluluk oranını azaltmaya çalışmaktadır. Temelde ceza hukuku
mantığına ve toplumsal adalete aykırı olan bu yaklaşımdan vazgeçilmediği sürece bir yandan
cezaların artırılmasına ilişkin kanun değişiklikleri; diğer yandan infaz sürelerinin kısaltılmasına
ilişkin düzenlemeler bir döngü ile birbirini takip edecektir. DEVA Partisi olarak, bu yargı paket
ile kısa vadeli çözüm önerileri getirilmesi yerine ülkemizin ihtiyaç duyduğu uzun vadeli
(suçların sosyolojik gerçeklerine ve temellerine inilerek çözümler üreten) modern bir ceza
adalet sisteminin ve adil bir yargı sisteminin tesis edilmesini önermekteyiz.
Kanun teklifi ile ceza ve tevkif evlerinin doluluğundan kaynaklanan sorunu çözmek amacıyla
öngörülen değişiklikler bir bütün olarak dikkate alındığında; infaz kurumunda kalma süresini
üçte ikiden, ikide bire düşüren 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanunun 107. maddesi, salıverilme süresine göre oransal olarak denetimli serbestlikten
faydalandıran 105/A maddesi, ve bunlara ek olarak belli tarihten önce işlenen suçlar için
denetimli serbestliğe ayrılma süresini 1 yıldan 3 yıla çıkaran Geçici 6. maddeler gereğince
cezanın bir kısmının denetimli serbestlikle cezaevi dışında geçirilmesi öngörülmektedir. Bu
infaz indiriminden faydalandırılmayan istisnai suçlar ise; terör suçları, cinsel suçlar,
uyuşturucu imal ve ticaret suçu, eziyet ve işkence suçları, kasten öldürme suçudur. Nitelikli
yaralama suçları için yürürlükte bulunan üçte ikilik koşullu salıverilme süresi indirilerek ikide
bir olarak kabul edilmiş; ancak Geçici 6. madde hükmü ile denetimli serbestlik süresi için
kabul edilen indirime dahil edilmeyerek kapsam dışı bırakılmıştır.
İnfaz indiriminden istisna tutulan suçlar açısından, teklifin geçtiğimiz hafta partilere sunulan
ilk halinde; koşullu salıverme indirimi altında düzenlenen cinsel suçlar ve uyuşturucu imal ve
ticaret suçlarının teklifin son halinde kapsam dışı bırakılması toplum vicdanı açısından olumlu
bir adımdır. Ne var ki Yargı Paketi’nin; temel haklarından istifade eden insanlara, muhaliflere,
insan hakları savunucularına ve keyfi olarak tutuklanan kişilere karşı ek bir ceza aracı haline
getirilmemesi gerekir. Keza gerek uluslararası kuruluşlar gerekse de Avrupa Birliği
Değerlendirme Raporlarında Türkiye’deki terör örgütü propagandası suçları ve terör örgütü
üyeliği suçlarında ciddi delil eksikliklerine rağmen tutuklamaların yapıldığı ve hükümlerin
verildiği ifade edilmekte, ayrıca bu durum sivil toplumda da sıklıkla dile geHrilen herkes için
malum bir durumdur. FETÖ‘nün 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünden sonra malum tabirle
“At izi it izine karış-rılarak” ve özellikle parlamenter sistemin sona erdirilmesinden sonra
yargı bağımsızlığı ciddi anlamda zedelenmiş; siyasi keyfiyete göre meşru, adil ve ulusal/
uluslararası standartlara aykırı yargılamalar yapılmasına sebep olunmuştur. Bu kapsamda
sınırları net bir şekilde çizilen evrensel ve yerel normlarımızla belirlenen suç unsurları dikkate
alınmalıdır.
Sorunlarımızın yegâne çözümü, temel hak ve özgürlüklere saygı duyulması, yürütmenin
kontrolünden yargının çıkarılması ve mahkemelerin mevzua: uygulamalarının sağlanmasıdır.
Bu yargı pakeH kapsamında adalet duygularını körelHp kamu vicdanını rahatsız eden, aileleri
ile birlikte milyonlarca kişiyi mağdur eden ve maalesef terör örgütlerinin de ömürlerini uzatan
hukuksuz yargılamalar sonucu hüküm giyen kişilerin de bulunması gerekir.
Unutulmamalıdır ki, evrensel hukuk normları kapsamında bulunan terör örgütü üyeliği
kriterleri ‘cebir, şiddet ve silah’ kullanmak veya örgütün bu vasıflarını bilerek örgütün
hiyerarşik yapısı içinde amaçlarına fiilen destek vermekHr. Dolayısıyla 15 Temmuz darbe
teşebbüsünde cebir ve şiddet kullanarak anayasal düzeni yıkmaya çalışan kişileri; cebir ve
şiddet kullanan veya doğrudan cebir veya şiddet kullanmasa da örgütün ‘terör örgütü’
vasıflarını bilerek hiyerarşik yapı içinde örgütün amaçlarına fiilen destek olan tüm silahlı terör
örgütü üyelerini bu düzenlemelerden müstesna tukuğumuzu, muhakkak olarak belirtmek
isteriz.
Ancak Anayasa taralndan teminat al:na alınmış temel hak ve özgürlükleri kullanmak, silahlı
terör örgütü üyeliği suçunun oluşması için yeterli olamaz. Yargı pakeH ile şimdiye kadar
oluşan mağduriyetlerin ortadan kaldırılması ve yüzbinlerce kişinin haksız ve hukuksuz yere
hüküm giymesinin sonuçları “cebir, şiddet ve silah kullanmamış ve örgütün bu vasıflarından
bihaber” kişilerin de bu infaz pakeH kapsamında değerlendirilmesiyle azal:labilir.
Diğer taraTan Türkiye’nin, AİHM’de 2019 yılında düşünce ve ifade özgürlüğünden en fazla
mahkûm olan ülkeler arasında ilk sırada yer alması da dikkate alınarak; en temel haklar olan
düşünce ve ifade özgürlüğünü kullanan ama terör örgütünün propagandası suçu kapmasına
sokulan başta gazeteciler olmak üzere tüm mağdurların da kapsama alınması gerekir. Bu
vesileyle Anayasa Mahkemesi’nin ve AİHM’nin kararları dikkate alınmış; şiddeH teşvik
etmediği ve savunmadığı müddetçe ifade özgürlüğünün korunması sağlanmış olacak:r.
Düzenlemenin diğer bir sorunlu yanı CMK’nın 109. maddesinde yapılan değişiklik dışında
tutukluların durumunun göz ardı edilmesidir. Özellikle söz konusu kanun teklifinin yaşanan
salgın nedeniyle de hızlandırıldığı düşünüldüğünde, esasen masumiyet karinesinden
yararlanan ve maddedeki şartları taşımayan tutuklular bakımından, tutukluluk tedbirinin
keyfi olarak uygulanmasının engellenmesi ve diğer güvenlik tedbirlerinin uygulanmasının
sağlanması önemli bir adım olacak:r. Her ne kadar yürürlükteki mevzuat ile bu problem
çözülebilecek olsa da durumun önceliği göz önüne alındığında bu hususları hâkim ve
savcıların takdirine bırakmanın geri dönüşü olmayan zararları da beraberinde geHreceği
şüpheden uzak:r.
Düzenlemenin olumlu yönlerinden birisi; hapis cezasının infazının ertelenmesinde gebe ve
doğum yapmış hükümlülerde erteleme süresi 6 aydan 1 yıl 6 aya çıkarılması; hükümlünün eş
ve çocuklarının hastalık ve malullükleri de infazın ertelenme gerekçesi olarak kabul
edilmesidir. Ayrıca maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu
koşullarında haya:nı yalnız idame epremeyen şüpheli ile gebe olan veya doğurduğu tarihten
iHbaren al: ay geçmemiş bulunan kadın şüphelilerin tutuklanması yerine adlî kontrol al:na
alınmasına karar verilebilmesi de gayet olumludur. Ancak hükümlüler bakımından bu gibi
durumlarda 1 yıl 6 aya kadar infaz ertelemesi öngörülmüşken, tutuklular bakımından sürenin
6 ayla sınırlanması ve hâkimin takdirine bırakılması isabetli değildir. Hâkimlerin özellikle bu
konuda insan hakları mevzuat ve uygulamalarını göz ardı etmelerinin önüne geçilmesi adına,
takdir yetkilerini ortadan kaldıran “karar verir” şeklinde bir ifadeye yer verilmesi amaca daha
uygun bir düzenleme olacaktır.
Türk Ceza Yasasının 86. maddesinin nitelikli yaralama suçuna eklenen f bendi kapsamında
düzenlenen “canavarca hisle işlenmesi” ibaresi, kamuoyunda yüze kezzap atmak sureHyle
yapılan yaralamalar şeklinde bilinen bu eylemler açısından daha fazla ceza verilmesi ve
yaralama suçunda mağdur olan kişilerin adalet duygusunu tatmin hususunda oldukça
olumludur. Ancak bu ar:rım yapılırken diğer taraTan söz konusu suçun koşullu salıverilme
oranının üçte ikiden ikide bire indirilmesi yapılan değişikliğin etkinliğini azaltmaktadır. Aynı
durum TCK’nın 220. maddesinde düzenlenen örgütlü suçlar açısından da geçerlidir. Nitekim
cezası kanunla ar:rılan bu suçun infazında koşullu salıverme süresi dörke üç iken üçte ikiye
indirilmektedir.
Diğer taraTan söz konusu yargı pakeH ile bünyelerinde kasten öldürme ve gasp gibi ağır
suçların işlendiği çetelerin yöneHcilerinin de bir an önce cezaevlerinden çıkarılmasının önü
açılmak istenmektedir. Söz konusu Kanun Teklifinde İnfaz Kanununun 107. maddesinin 4.
lkrası ile, suç örgütü yöneHciliğinden dolayı mahkûm olunan cezanın üçte ikisi infaz
kurumunda çekilmesi halinde, koşullu salıverilme hükümleri uygulanabilecekHr. Teklif
maddesi gereğince fiili işlediği tarih iHbarıyla çocuk olan kişi, Terörle Mücadele Kanunu
kapsamına giren bir suçtan dolayı mahkûm olduğu hapis cezasının üçte ikisini infaz
kurumunda çekHği takdirde, koşullu salıverilmeden yararlanabilecekHr.
Buna karşılık, “suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmek ya da örgütün faaliye;
çerçevesinde işlenen suçlardan’’ mahkûm olunan süreli hapis cezasının infazı sürecinde
koşullu salıvermeden yararlanabilmek için, hükümlünün suçu işlediği sırada çocuk olup
olmadığına bakılmaksızın, cezasının üçte ikisini infaz kurumunda çekmesi gerekmektedir.
Nitekim, 107. maddenin 4. lkrasında yapılmak istenen değişiklikle bu niyet açık bir şekilde
ortaya konulmuştur.
Keza, söz konusu Teklifle İnfaz Kanununun Geçici 6. Maddesinde yapılmak istenen değişikliğe
göre, 30.3.2020 tarihine kadar işlenmiş olan örgüt yöneHciliği suçundan dolayı hapis cezasına
mahkûm olan kişiler, infaz süresinin beşte birini deneHmli serbestlikte geçirilebilecek, alınan
cezanın en az % 40‘ı oranında ceza infaz kurumunda kalmak kaydıyla tahliye edileceklerdir.
Ancak, söz konusu Teklifle İnfaz Kanununa eklenmek istenen Geçici 9. Madde hükmüne göre,
açık ceza infaz kurumlarına ayrılan bütün hükümlüler bu maddenin kanunlaşması halinde
(süreli olarak!) derhal serbest bırakılacaklardır. En geç 30 Eylül 2020 tarihine kadar serbest
bırakılabilecek olan bu hükümlülerin tekrar infaz kurumuna nasıl alınacakları, teklif metninde
düzenlenmemişHr. Ayrıca bu madde, içerisinde şu şekilde bir tehlikeyi de beraberinde
geHrmektedir. Geçici 9. maddenin 5. lkrası kapsamında, Covid 19 salgını nedeniyle verilecek
izin ile, infaz yasasının koşullu salıverilme maddeleri kapsamında geHrilmiş olan sınırlamalar
kalkmış olacak:r. Bunun açık sonucu olarak, açığa ayrılma yönetmeliğine göre açık ceza evine
ayrılan ve açık cezaevine ayrılma şartlarını taşıyan ancak kapalı cezaevlerinde bulunan
hükümlüler, hangi suçtan cezaevinde olursa olsun, izin hakkına sahip olacaklardır. Dolayısıyla
söz konusu geçici 9. maddenin yasalaşması halinde, örnek olarak kapsam dışında kalan
uyuşturucu imal ve HcareH suçundan hükümlülerden koşullu salıverilme tarihine beş yıldan
az süresi kalanların (Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği 6/2-a), cinsel suçlardan
hükümlülerde üç yıldan az süresi kalanların (6/2-b) izin hakkı nedeniyle cezaevinden
çıkmalarına yol açabilecek bir düzenlemeyi içermesi bakımından oldukça sakıncalı ve
tehlikelidir.
Kanun teklifinin en olumlu yanı İnfaz hakimliklerinin yapı ve örgütlenmelerinin yeniden
düzenlenerek, yetkilerinin ar:rılmasıdır. Değişiklik teklifi ile infaz aşamasında verilecek
kararlarda ana yetkili makam infaz hakimliği olacak, böylece iyi hal deneHmleri ve salıverme
hallerinde infaz hakimliği karar verici makam olacak:r. Bu düzenleme infaz hukukunda
yaşanan karmaşa ve sorunların giderilmesi açısından yapıcı bir adım olacak:r. Yine aynı
şekilde 51. maddesi kapsamında çocuk hükümlülere ilişkin düzenleme de isabetlidir. 5275
sayılı Kanunda suça sürüklenen çocuklar özelinde yapılan düzenleme, suça sürüklenen çocuk
olgusuna yaklaşımın ne ölçüde sorunlu olduğunu ortaya koymaktadır. Çocuk ceza adaleH
sisteminin soruşturma, kovuşturma ve infaz dahil olmak üzere tamamen başka bir sistem
içerisinde ele alınması bir zorunluluktur. Türkiye’de tutuklu veya hükümlü olarak ceza ve
tutukevine giren çocukların tamamının sosyal ve ekonomik nedenlerle orada bulundukları,
infaz kurumundan çıkan çocuklara infaz tretmanın hiçbir fayda sağlamadığı gibi eğiHm
haya:ndan uzaklaş:kları ve sosyal izolasyona neden olduğu gerçeği akıldan çıkarılmamalıdır.
Yargıya güvenin haklı olarak ciddi manada zedelendiği ve bu durumun yargı taralndan dahi
kabul edildiği, maalesef yargı personelinin gerek nitelik gerek nicelik olarak kaliteli hizmet
üretmeye yetecek işlev göremedikleri, yargı bağımsızlığının olmadığının açık olduğu bir
sistemde, yargının kalitesiz hizmet üreHminin cezaevinde kalma sürelerinin kısal:lması
yoluyla giderilmeye çalışılmasının ne ölçüde yanlış olduğu izah gerekHrmeyecek ölçüde
açık:r. Söz konusu Yargı PakeH ile özellikle son yıllardaki adaletsiz yargılamalardan dolayı,
toplumun geniş kesimine yayılan adalet sistemine güvenin yeniden inşası gerekirken, diğer
taraTan toplum vicdanını zedeleyecek belirli suçların yargı pakeH dışında tutulması
dengesinin sağlanması gerekir.
Ceza infaz yasasında değişiklikler öngören teklifte olumlu bulduğumuz bazı maddeler
yanında, öncelikle adli kontrol tedbirlerinin daha etkin olarak uygulanmasının sağlanması, bu
kapsamda Ceza Muhakemesi Kanununun 109. maddesinin etkinliğinin artırılması ve adli
kontrolün daha etkin uygulanması suretiyle tutuklu yargılamaların önüne geçilmelidir.
Bunun ötesinde çete yöneticilerinin cezaevinden tahliyesini öngören düzenleme tekliften
çıkarılmalıdır. Terör örgütünün propagandası suçu açısından kişilerin, Anayasa Mahkemesinin
ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kriterleri dikkate alınarak "şiddti teşvik etmediği ve
savunmadığı" müddetçe ceza infaz indirimden yararlandırılması; terör örgütü üyeliği için
mevzua:mızın ve uluslararası kriterlerin dikkate alınarak, bunun dışında kalan kişilerin ceza
infaz indiriminden yararlandırılması; temel haklarını kullanan hiç kimsenin kriminalize
edilmemesi ve mesnetsiz suçlamalarla keyfi olarak cezaevlerinde tutulan düşünce
suçlularının ve gazetecilerin Yargı Paketi kapsamında acilen tahliye edilmeleri gerektiği
hususlarında önerilerimizin dikkate alınmasını kamuoyunun takdirlerine sunuyoruz."