Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanlığı

DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu'nun "2020 Yılı Hukuk Devleti Karnesi"ne İlişkin TBMM'de Basın Toplantısı DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu'nun "2020 Yılı Hukuk Devleti Karnesi"ne İlişkin TBMM'de Basın Toplantısı

28 Ara 2020

Değerli basın mensupları ve kıymetli vatandaşlar

Hepinizi saygıyla ve muhabbetle selamlıyorum.

Bu yıl tüm dünya için olağanüstü bir yıldı. Koronavirüs salgınının neden olduğu bu olağanüstülük yetmezmiş gibi iktidarın gün be gün evrensel prensiplerden uzaklaşması ülkemizi bir çıkmaza sokmuştur.

Değerli Arkadaşlar,

Bugün sizlere 2020 yılının son günlerinde iktidarın demokrasi ve hukuk devletinde açtığı yaralardan bahsetmek istiyorum. İktidarın 2020 yılı hukuk karnesi Nijerya, İran, Uganda, Angola gibi ülkelerle aynı klasmandadır.

Türkiye popülist-otoriter bir anlayışla yönetilmektedir. 3Y ile mücadele etmek için yola çıkılmış olmasının aksine iktidar; bugün maalesef yolsuzlukların, yoksulluğun ve yasakların asıl kaynağıdır.

Unutmayın! Ne kadar yasak, o kadar yolsuzluk ve yoksulluk. Bu evrensel bir kuraldır. İnsanlık tarihinin en önemli öğretilerindendir.

Ülkeyi yönetenlerin hukuk devleti ilkesini hiçe sayan faaliyetleri 2020’de öyle bir noktaya geldi ki artık Türkiye’yi anayasal bir hukuk devleti olarak ifade etmek dahi güçtür.

Kuvvetle muhtemel ki, iktidar toplumu bu hukuksuzlukları kanıksamaya alıştırmaktadır. Soğuk suya atıldıktan sonra yakılan ateş üzerinde yavaş yavaş haşlanan kurbağa misali toplumu yasaklara, yolsuzluklara ve yoksulluğa alıştıra alıştıra haşlamaktadır.

İnsan hakları ihlalleri artık sıradan vakalar haline gelmiştir ancak toplumun farklı kesimleri nasıl olsa bana dokunmaz diyerek yavaş yavaş haşlandığının farkında değildir. Bilmez ki bugün göz ardı edene veya gördüğü halde susana yarın sıra gelecektir. Gidişat herkesi haşlayacaktır.

Aslında herkes hukuk devletinden ve demokrasiden uzaklaşmayı cebindeki paranın her geçen gün daha fazla erimesinden, hergün daha da zorlayan hayat pahalılığından anlayabilir.

Evrensel bir kuraldır! Ne kadar az hukuk, ne kadar az demokrasi, o kadar pahalı hayat!

İktidar ekonomiden toplum sağlığına kadar ülkenin tüm meselelerini güvenlik sorunu haline getirmiştir. Güvenlik sorunu haline getirilen konularda toplumun konuşması imkansızdır. Toplumu kutuplaştıran, vatandaşlarımızı potansiyel suçlu olarak gören, milletimizin yarısını terör örgütleri ile içli dışlı kabul eden anlayış, ülkeye verilen en büyük zarardır, demokrasimize ve refahımıza yönelik en büyük engeldir.

Saygıdeğer Basın Mensupları,

2020 yılında zorla insan kaçırma, işkence ve kötü muamele gibi ağır insan hakları ihlalleri artarak devam etmektedir.

Cezaevlerinde ve göz altılarda; çıplak arama iddiaları, kelepçeli muayene ve kaba dayak uygulamalarının gerçekleştiği iddia edilmektedir. Ancak bu iddialar etkin bir şekilde soruşturulmamaktadır.

Kişilerin kolaylıkla “terörist” olarak yaftalanmaları ve bu etiketle insan haysiyetine aykırı muamelelere maruz kalmaları, her türden keyfi muameleye, hücre cezalarına tâbi tutulmaları yakın tarihte görülmedik boyutlara ulaşmıştır.

Cezaevlerindeki kişilerin zaten kısıtlı olan hakları, salgın gerekçe gösterilerek aile ve avukatlarıyla görüşmeleri kısıtlanmıştır.

Cezaevlerinde ciddi sağlık ve yaşam hakkı ihlalleri yaşanmaktadır. Cezaevlerinde kapasitenin üstünde mahpus bulunması kendi başına büyük bir hak ihlali iken, bu yoğunluk Covid-19 salgını açısından ayrıca ciddi bir risk oluşturmaktadır.

Değerli Arkadaşlar,

Koronavirüs salgını bahane edilerek hiçbir toplantı ve gösteri yürüyüşüne, işçilerin grevlerine ve sendikaların faaliyetlerine izin verilmemektedir.

Bu ülkede toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı fiili olarak temel bir hak olmaktan çıkarılmıştır.

Yerel yönetimlere seçilmiş her düzeyde siyasiler görevden alınmış, yerlerine kayyım atanmıştır.

2020 yılında insan hakları savunucularına yönelik başta yargı yolu ile olmak üzere baskı ve tehdit politikaları uygulanmıştır. Yeni yasalaşan kanun teklifi bu yıldırma politikasının 2021’de daha şiddetli biçimde devam edeceğini ilan etmektedir.

Saygıdeğer Basın mensupları!

FETÖ ve FETÖ’yle mücadele konusuna da değinmek istiyorum.

Suç işlemek amacıyla, terör örgütü olduğu bilinen bir örgüte üye olmak ve bu kapsamda faaliyet göstermek elbette suçtur ve terör örgütlerine karşı mücadele en kararlı biçimde sürdürülmelidir.

FETÖ açısından ise bu örgüt dini bir cemaat olarak kurulduktan sonra zamanla suç örgütüne evrilmiş, süreç içerisinde silahlı terör örgütüne dönüşmüştür.

Dolayısıyla; terör örgütü üyesi olma veya suç işleme kastı olmayan insanlara silahlı terör örgütü üyesi olduğundan bahisle ağır cezalar verilmesi, KHK listeleri ile kamu görevinden atılmaları, özel sektörde dahi iş bulmalarının engellenmesi, bankalarda ayrımcı muamelelere tabi tutulmaları gibi uygulamalara son verilmelidir.

Sayın Cumhurbaşkanı,

Bir topluluğa duyduğunuz kin sizi adaletsiz davranmaya itmesin.

Gerçek anlamda FETÖ üyelerini kanıtlanmış bireysel suçları nispetinde hukuk çerçevesinde cezalandırmak ve FETÖ’yle mücadele etmek elbette kaçınılmaz bir zorunluluktur. Ancak geçmişte bu yapıya olan destekleri sizlerden çok çok daha sınırlı olan sayısız insana terörist muamelesi yapmak adalet değil, zulümdür.

Öte yandan, insanlar hangi suçu işlemiş olurlarsa olsunlar, onlara fiilleriyle ölçülü ceza verilmesi ve cezalarını çektikten sonra topluma yeniden entegre olabilmelerinin sağlanması ceza politikasının da insanlığın da esası olmalıdır.

Milyonlarca insanı, çocukları ve aileleriyle birlikte devlete ve millete düşman edecek hareketlere son verin.

Terör örgütü üyeliği tanımını hukuk çerçevesine ve AİHM ölçülerine çekin artık.

Değerli arkadaşlar, açık konuşalım!

Maalesef hukuk devleti adına karşılaştığımız tablo son derece karanlıktır.

Hukuk devleti;

Hiç kimsenin kendini hukukun üstünde görmediği bir düzenin tesis edilmesidir. Meclisin, yürütmenin, Cumhurbaşkanının ve bütün yargı organlarının hukukla bağlı olması ve hukuk kurallarına uymasıdır.

Ancak iktidar keyfi yönetimin tadını almıştır. Yeniden kendini hukuk kurallarıyla bağlı kılacak herhangi bir reformu gerçekleştiremeyeceği açıktır.

Ataerkil-otoriter zihniyete sahip olanların en rahatsız olduğu hususlardan birisi gücün sınırlandırılmasıdır. Bu sebeple kuvvetler ayrılığı sözü onları çok rahatsız eder. Zannederler ki tek doğru kendileri. Oysa gücün paylaşılmadığı, dengelenip denetlenmediği bütün yönetimler toplumlarını yoksulluğa ve açlığa mahkum ederler. Sn. Cumhurbaşkanı da maalesef Türkiye’yi bu felakete mahkum etmeye çalışmaktadır.

Bu ülkede Anayasa Mahkemesi kararları, Cumhurbaşkanının himayesinde alt dereceli mahkemeler tarafından uygulanmamıştır.

Cumhurbaşkanı; açıkça hukuk sistemimizin bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını uygulamayacaklarını açıklamaktadır.

Hak ihlali doğuran birçok soruşturma ve kovuşturmayı yürüten bir savcı anlaşıldığı kadarıyla yeni yılda Anayasa Mahkemesi üyesi yapılacaktır.

Bu da göstermektedir bu anlayışın hukuka dönmesi imkansızdır.

Vatandaşlarımız ülke meseleleri hakkında tweet atmaya bile çekinmektedir.

Gençlerimiz kendilerine yurt dışında bir hayat kurma hayalindedir; ne acıdır ki ülkemiz onlara umut verememektedir.

Gazetecilerin %80’ i otosansür uyguladığını beyan etmektedir.

Vatandaşımız haber alma özgürlüğünden yoksundur.

TV izliyor, izlediği kanal kapanıyor. Haber okuyacak sayfa erişime kapatılıyor. Kanal patronuna baskılar yapılıyor.

İşte bunun son örneği OLAY TV’nin bir ay bile siyasi baskılara dayanamadan kapatılması.

Peki böyle bir ülkeye demokratik hukuk devleti denilebilir mi?

İktidar, sosyal medya sitelerini kapatma yasasını da bir yandan yürütmektedir.

Yeni yılda; twittera bant daraltılması nedeniyle giriş yapamayacağız…

İktidar, ya apolitik olun ya da bize destek verin diyor, iktidara destek olmadıktan sonra twitterı da kullanmayın kanaatinde..

İktidara göre fikir özgürlüğü neyimize lazım. Bu sebeple 2019 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde en fazla ihlal kararı verilen ülke Türkiye.

Basın özgürlüğü mü? Ülkemiz dünyada en fazla profesyonel gazetecinin cezaevinde bulunduğu bir ülke. Dünya Basın özgürlüğü sıralamasında 180 ülke arasında 154. sıradayız.

Tek kişilik hükümete göre toplantı ve gösteri yürüyüş hakkınızdan vazgeçin…

Kıymetli Basın mensupları,

Dernek ve vakıfların yönetimine kayyım atama yasası Meclis’ten geçti. Örgütlenme hakkı fiili olarak daraltılmış durumda.

İşte bu tablo artık karanlığın en son noktasına doğru çok yaklaştığımızı gösteriyor.

Ancak yarın Anayasa Mahkemesi için önemli bir seçim zamanıdır. Mahkeme de çok açık bir meselede Yargıtay gibi boyun eğecek mi hep birlikte göreceğiz.

Ama şimdiden maalesef kesine yakın bir biçimde söyleyebilirim ki, 2021 yılında Anayasa Mahkemesi de geçmişteki temel hakları koruyan tutumundan uzaklaşacak, tekrar 90’lı ve 2000’li yıllarda olduğu gibi tahakküm altında kıvranıp duracaktır. Mahkeme, Anayasa’yı iktidarın temel hakları adeta yok sayan dar perspektifinden yorumlayacak, vereceği birçok karar, önceki içtihatlarına aykırı olacaktır.

Değerli Arkadaşlar,

Sayın Cumhurbaşkanının hukuk devleti anlayışı ne ise demokrasi anlayışı da aynıdır.

Bildiğiniz üzere son günlerde yerli ve milli muhalefet inşa etmekten ve bunun kendilerine nasip olacağından bahsediyor. Doğruya doğru, bu olsa olsa ancak Cumhurbaşkanına nasip olur. Allah söyletmiş.

Ancak anlamadığı bir şey var; demokrasi bir tiyatro değildir. Burası da Rusya değildir.

Milletimiz de köle değildir. Herşeyin farkındadır.

Bu nedenle, yerli ve milli muhalefet olma imkanını ilk seçimlerde halkımızın kendilerine vereceğinden de hiç şüphe etmesinler. Biz iktidardayken açtıkları yaraları onarırken kendileri istedikleri şekilde özgürce muhalefet etme hakkına sahip olacaktır.

Değerli basın mensupları,

Tüm bu karanlık tabloya rağmen ülkem için umutluyum.

Çetin Altan’ın “Türkiye’den ümidinizi kesmeyin. Ümit ve iyimserlik, bir mücadelenin atardamarıdır. Kaybettin mi yenilirsin, yılgınlaşırsın. Hayata, insanlığa ve kendine güvenmekten vazgeçme. Sen hayata güvenirsen, hayat da seni korur. O yüzden enseyi karartmayın.” sözlerine yürekten inandığım için umutluyum.

Geçmişte tüm otoriter yönetimler çöküp gitmiştir, ancak insanların birliği ve beraberliği uğruna verilen tüm emekler zaman zaman toprak altında kalsa da hiçbir zaman yitip gitmemiştir.

Toprak altındaki bereketli tohum yeşerecektir.

2021 yılı umudun yeşerdiği yıl olacaktır.

Bu nedenle bu iktidarın da ilk seçimlerde çöküp gideceğini bildiğim için umutluyum. Emeklerimiz ise her zaman daha demokratik bir Türkiye için olacaktır.

Yarın 1. Olağan Kongremizi büyük bir umutla yapacağız. DEVA Partisi olarak bu karanlık tabloyu bitirecek programımız ve ekibimiz hazır.

Bizler kuvvetler ayrılığının ve hukukun üstünlüğünü esas alan, demokrasinin güçlendiği ve evrensel standartlarda bir özgürlük anlayışının hâkim olduğu Türkiye ideali için mücadele etmeye hazırız.

Türkiye konuşacak, herkes kazanacak.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

  • İLGİLİ ETİKET:
  • #BASIN TOPLANTISI

SONRAKİ HABER

TÜRKİYE UYGUR TÜRKLERİNE YAŞATILAN ZULME ORTAK OLAMAZ

Sık Sorulan Sorulara Cevaplar

28 Ara 2020