Değerli Basın Mensupları,
Herkesi saygıyla ve muhabbetle selamlıyorum.
Dün partimiz adına Kanal İstanbul Projesi’nin iptali için DEVA Partisi Doğa Hakları ve Çevre Politikaları Başkanı Yasemin Bilgel ve Yerel Yönetimler ve Şehircilik Politikaları Başkanı Mehmet Emin Ekmen başkanlığında İstanbul Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne itiraz dilekçemizi verdik.
İktidar ne yazık ki ekonomik kriz döneminde, çevre tahribatları yaratacak ve hayati güvenlik riskleri taşıyan Kanal İstanbul Projesi’ni bilimsel itirazları dikkate almadan hayata geçirmeye çalışmaktadır.
Projenin planlandığı bölge; İstanbul’un ormanlarının, tarım alanlarının, yerüstü ve yeraltı su kaynaklarının olduğu bir bölge. Kanalın inşası ormanlarımızın kaybına neden olacak, tarımsal istihdam ve hayvancılığı olumsuz etkileyecek ve su fakiri olan İstanbul’un su sorununu daha da büyütecektir.
Kanal İstanbul, güvenlik riskleri de taşıyan bir projedir. Olası bir depremde kanalın doğrudan etkilenmesi ve deprem hasarının daha da artması söz konusu.
Projenin maliyeti ise tahminen 20 milyar ila 60 milyar dolar arasında. Böyle bir kaynağın İstanbul’un olası bir depreme hazır hale getirilmesi ve kentleşme gibi öncelikli sorunları için kullanılması yerine bu projeye ayrılması doğru değildir.
Zaten böyle bir kriz döneminde iktidarın kamu kaynaklarını bu projeye aktarma konusundaki ısrarının rant dışında açıklanabilir bir yanı da yoktur. Pandemi sürecinde esnafımıza, işsize, evine ekmek götüremeyen vatandaşlarımıza destek sağlamayan iktidar, milyarlarca doları bu projeye yatırmaktadır.
Saygıdeğer Arkadaşlar,
Ülkede ne yazık ki her gün olağan dışı bir gündem ortaya çıkıyor. Bırakın ileri demokrasileri, gelişmemiş ülkelerde dahi örneği olmayan bir gündem. Bu sefer de bir nevi organize suç örgütü gibi belediyeler eliyle sistematik bir biçimde yurtdışına insan kaçırılan bir ülke olduğumuzu öğrendik.
Birçok belediye, vatandaşlarımızı geri gelmemek üzere para karşılığı yurtdışına çıkarmışlar. Yani insan kaçakçılığı yapmışlar.
6.000 ile 20.000 Euro karşılığında gri pasaport olarak bilinen hizmet pasaportu belediye üzerinden temin edilerek, hizmet ve eğitim gezisine gidiyormuş gibi insan kaçırılmış.
Yurtdışına çıktıktan sonra, pasaportu organizasyonu yapan kişilere teslim edip, kimliksiz ve kayıtsız olarak bu ülkelere yerleşmişler.
Söz konusu eylemin organize bir şekilde yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu skandalda adı geçen belediyeler hakkında bir takım idari soruşturmaların açıldığını takip ediyoruz. Fakat bununla yetinilmemeli, TCK’ya göre suç teşkil eden bu eylemler hakkında acilen ceza soruşturması başlatılmalıdır.
Ayrıca İçişleri Bakanlığı tarafından bu pasaportlar, hangi gerekçe ile verilmiştir?
Bu pasaportları veren birimler hakkında bir soruşturma açılmış mıdır? Bakanlık bu pasaportları verirken, belediyelerden gelen bu kadar yoğun talep hiç dikkatlerini çekmemiş midir?
Kaç belediye hakkında bu şekilde iddialar vardır?
Bakanlığın şeffaf biçimde kamuoyunu bilgilendirmesi ve suçlular hakkında etkin soruşturma yürütmesi gerekmektedir.
Değerli Arkadaşlar,
Ne yazık ki bu durum ülkemizin saygınlığına ağır bir darbe vurmuştur. Nitekim 43 kişinin Malatya'dan Almanya'ya kaçırılmasında rol oynayan kişi ve şirket hakkında da Hannover Başsavcılığı sahte evrak düzenlemek, evrakta sahtecilik, yabancılar kanununu ihlal ve uluslararası insan ticareti suçlamalarından soruşturma başlatmıştır.
Bu durum yurt dışında ülkemiz tarafından verilen ve devlet güvencesi altında olan hizmet pasaportları ve diğer pasaportlarımızın da daha fazla sorgulanması sonucunu doğuracaktır.
Ancak en acı olanı; vatandaşlarımızın, gençlerimizin Türkiye’de yaşamak istemediğini, fırsatını bulanın bir an evvel ülkeyi terk etmek istediğini bizlere tekrar göstermiştir.
Peki neden ülkemizden gitmek istiyorlar?
Çünkü ülkemizde güvenli bir gelecek göremiyorlar. Ümitleri tükenmiş. Demokrasi ve hukuk devleti can çekişmektedir. Hepimiz nefes alamaz hale geldik. Bunun neticesinde de gün geçtikçe daha fazla fakirleşiyoruz.
Halbuki hukukun ve demokrasinin ayakta tutulduğu, yargının bağımsız ve tarafsız olduğu, Meclis’in yürütmenin gölgesinden çıkarak yasama işlevini yerine getirdiği yarınlara ümitle bakılabilen bir ülke olabilseydik, vatandaşlarımız umudu kaçmakta değil burada bulabilirdi.
Bu nedenle acilen bu keyfi yönetim biçimine son verip, demokrasi ve hukuk alanında yapacağımız atılımlarla hem ekonomimizi hem de ülkemizin yerle bir olan itibarını ayağa kaldırmak zorundayız.
Kıymetli Arkadaşlar,
Malumunuz muhalefet olarak günlerdir, Merkez Bankası’nın döviz rezervlerine ne olduğunu soruyoruz. Merkez Bankası’nın yıllarca biriktirdiği yedek akçeler ve döviz rezervleri Sayın Berat Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanı olduğu dönemde bitirildi.
Şu an Merkez Bankası döviz cinsinden borçludur. Yani döviz rezervleri eksidedir.
Peki 128 Milyar nerede? Hesap veren yok.
Hükümet çıkıp: “Merkez Bankası hukuken bağımsızdır, bize sorma ona sor!” diyemiyor.
Çünkü Türkiye’de kuvvetler ayrılığı bitirildi, kurumlar tek bir kişiye bağımlı hale getirildi.
Dolayısıyla bu ülkede iyi bir şey de olsa, kötü bir şey de olsa tek sorumlusunun Cumhurbaşkanı olduğunu bütün millet biliyor.
Maalesef iyi şeyler olduğu da yok.
Şimdi yeni Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Lütfi Elvan “Merkez Bankası hükümetle birlikte Türk lirasının değerini korumak için gerekli tedbirleri alma yetkisine sahip olduğuna” vurgu yapıyor. Sayın Bakanın açıkladığına göre; 2017’de Hazine Müsteşarlığı ile Merkez Bankası arasında bir protokol yapılarak, Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin alım satımına ilişkin kararları Hazine ve Maliye Bakanlığı üzerinden verilmeye başlanmış.
Sayın Bakan, Merkez Bankası Kanununun bazı hükümlerini size hatırlatmak isterim. “Merkez Bankası, fiyat istikrarını sağlamak için uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı para politikası araçlarını doğrudan kendisi belirler.”
“Banka, bu Kanun ile kendisine verilen görev ve yetkileri, kendi sorumluluğu altında bağımsız olarak yerine getirir ve kullanır.”
Merkez Bankası’nın bazı durumlarda hükümet ile irtibatlı çalışması tabii ki mümkündür. Fakat hukuken bağımsız olması gereken Merkez Bankası’nın karar yetkilerinin protokolle elinden alınması ve onun yerine döviz alım satım kararlarının başka platformlarda yapılması veya yaptırılması kanunun özüne ve ruhuna aykırıdır.
Bu açıklama; Merkez Bankası’nın birlikte çalışma adı altında Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın bir dairesi haline getirildiğinin açık itirafıdır.
İşte bu sebeple, 128 Milyar Dolar nerede sorusu hükümete sorulmalıdır.
Kıymetli Arkadaşlar,
Bu soruyu sordurmamak için hükümet hemen polisi ve yargıyı devreye sokmuştur.
Polis müdahalesiyle siyasi parti binalarına girilerek “128 Milyar Dolar Nerede?” yazılı afişler söktürülmüştür.
Ücreti ödenmiş olan panolardan da bu afişler sökülmüştür.
Yargı eliyle bu afişleri asanlar, paylaşanlar ve bu soruyu soranlar hakkında ‘Cumhurbaşkanına Hakaret’ suçundan soruşturmalar açılmıştır.
Merkez Bankası’nın rezervlerinde dövizlerin nereye harcandığına dair sorulan soruların Cumhurbaşkanına hakaret suçuyla ilişkilendirilmesi aslında açık bir itiraftır.
Son olarak pandemi tedbirleri gerekçe gösterilerek, bu sorunun sorulmasını engellemeye çalışmaktan çekinilmemiştir. Vali ve kaymakamlık kararları ile el ilanı dağıtmak, afiş ve poster asmak yasaklanmıştır.
Tıpkı Orwell’ın dediği gibi; “Aslında hiçbir şey yasa dışı değildi. Çünkü artık yasa diye bir şey yoktu.”
Çünkü amaçları, “128 Milyar Nerede” sorusunu sordurmamak…
Amaç, demokratik hakların kullanılmasını hukuka aykırı biçimde engellemektir. Amaç baskı ve korkuyla siyaset yaptırmamaktır. Başka yol bulamamaktalar.
Hesap veremedikleri için hesabın sorulmasını engellemeye çalışmaktadırlar. Amaç, susan, konuşmayan, millet adına hesap sormayan, sadece iktidarı alkışlayan bir muhalefet…
Değerli Basın Mensupları,
Maalesef bu yönetim anlayışı nedeniyle yaptım oldu’cu, adam kayıran, kast sistemi kuran, fakirleştiren ve yasakçı bir ülke haline geldik.
Demokrasi ve Atılım Partisi olarak tüm mücadelemiz yapılacak ilk seçimde bu iktidarı sandığa gömmek ve Türkiye’yi bu karanlıktan çıkarmaktır. DEVA Partisi, demokratik hukuk devletini yeniden tesis ederek ekonomik kalkınmayı ve atılımı sağlayacaktır. Tüm çabamız Türkiye’yi mutlu, huzurlu ve geleceğinden umutlu insanların ülkesi yapmaktır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.