Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanlığı

GÖRÜŞMELERİ DEVAM EDEN CEZA İNFAZ PAKETİ DEĞERLENDİRMESİ GÖRÜŞMELERİ DEVAM EDEN CEZA İNFAZ PAKETİ DEĞERLENDİRMESİ

15 Nis 2020

Kısmi bir özel af yasası olan “Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” maalesef TBMM Genel Kurul’da kabul edilmiş ve bugün Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Üzülerek belirtmeliyim ki teklif, Meclise sunulduğu ilk günden itibaren gerek Partimizin gerekse diğer partilerin, kamuoyunun ve akademisyenlerin yoğun eleştirileri dikkate alınmadan, AK Parti ve MHP’nin oyları ile kabul edilmiştir. Çok açıkça ifade ediyorum: Bu infaz paketinin demokratik bir hukuk devletinin hakettiği bir infaz sistemi oluşturmasını beklemeyelim. Paketin amacına dair kamuoyunun büyük çoğunluğunun üzerinde ittifak ettiği bir husus var ki; bu paketin mevcut ceza infaz sistemini modernleştirme amacı taşımaktan uzak olduğudur. Görünen yönüyle 90 binden fazla kişinin tahliyesini sağlayarak cezaevi doluluk oranını azaltmak, gizlenen yönüyle ise bazı suçluların tahliyesini sağlamak hedeflenmektedir. Geçmişteki benzer uygulamalar dikkate alındığında, birkaç yıl sonra tekrar aynı tartışmaların içerisinde olacağımızdan da ne yazık ki eminim.

İnfaz Paketinin “Yargı Reform Paketi” adı altında hazırlandığını ve amacının “hukuk sistemimizi toplumsal ihtiyaçlara cevap verecek şekilde adil hale getirmek” olduğunu hatırlatmak isterim. Nitekim hukukun üstünlüğünü esas alan bir yargı paketinde olması gereken temel yaklaşım, adil yargılamayı korumak olmalıdır. Ne var ki, infaz paketi, sayısız kişinin yargılama sürecinde sadece temel haklarını kullanmalarından dolayı Terör Kanunu kapsamında soruşturma açılmasını, tutuklanmasını ve mahkûm edilmesini gözetmemiş, daha da üzücü olanı bu yüzden mahkûm olan kişilerin cezaevinden çıkmasını da sağlamamıştır. Ayrıca kanun, cezaevlerinin doluluk oranını azaltma amacı taşısa da ceza infaz sistemine bütüncül bir çözüm getirme perspektifi ile hazırlanmadığı için kısa süreli bir tedbirden öteye maalesef geçemeyecektir. Bunu anlamak için geçmiş uygulamalara bakmak yeterlidir. Bir taraftan işledikleri suç bakımından toplumun vicdanını yaralayacak kişilerin cezaevlerinden çıkarılmasıyla toplumun huzuru bozulacak, diğer taraftan da boşalan cezaevleri mevcut cezalar ve adil olmayan yargılamalar nedeniyle tekrar doldurulacaktır. Son olarak Covid-19 nedeniyle öne çekildiği söylenen bu teklif, başta tutuklular olmak üzere, salgın hastalık tehlikesi bakımından ağır risk altındaki kişiler açısından da kanun önünde eşitlik ilkesini dikkate almamıştır.

Özellikle belirli suçların kapsam dışı bırakılması, Anayasamızın 10. maddesinde düzenlenen “eşitlik” ilkesine ve AİHS’nin 14. maddesinde düzenlenen “ayrımcılık” yasağına aykırıdır. Hukukun hakikati, demokratik toplumun gerekliliklerinden farklı bir şey değildir. Demokratik toplumun gereklilikleri ise evrensel hukuk ilkeleri ve anayasamız üzerinde yükselir. Hukuk, özellikle de mevzuatımız, bu hakikatle uyum ve ahenk içinde olduğu ölçüde meşruiyet kazanır. Bu bakımdan infaz kanunu; adil ve eşit olmaktan uzak, anayasaya ve evrensel hukuka aykırı ve meşruiyet açısından sorunludur.

Modern ceza adalet sistemlerinde, cezaların caydırıcı olabilmesi için ceza miktarları değil; cezaların adil ve eşit olarak infaz edilebilmesi gerekir. Asıl hedef; infazın, suça ve suçun türüne göre uygulanması değildir. Suçluya, suçlunun tehlikeli olup olmamasına, iyi halli olup olmamasına ve toplum için tehlikeli olup olmamasına göre yapılmasıdır. Nitekim, bu kanun ile yolsuzluk yapanlar, devlet malını zimmetine geçirenler, çete ve mafya liderleri, hırsızlar ve gaspçılar cezaevinden tahliye olacak ve toplum için tehlike olmaya devam edeceklerdir. Oysa “cebir ve şiddet içeren bir eylemi olmayıp, katıldığı örgütün terör örgütü olduğunu bilmeyen ve bu vasfı desteklemeyen, ancak buna rağmen terör örgütü üyeliğinden yaftalananlar, “terör örgütü üyesi olmamakla beraber, terör örgütüne yardım edenler”, “şiddeti övüp teşvik etmemekle beraber terör örgütü propagandası yapmakla suçlananlar”, tweet atanlar, basın özgürlüğü kapsamında tutuklanan gazeteciler haksız yere cezaevinde kalacaklardır.

Diğer taraftan ülkemizde sivil toplumun gelişmesi için uğraşan aydınlar ve hala haklarında bir hüküm verilmemiş, yani hukukun temel ilkesi olan masumiyet karinesine göre henüz masum olanlar, bu kanundan yararlanamayacaktır. Masum olan bir kişinin haksız yere cezaevinde kalması adaletin tecellisi değildir. Umardım ki Peygamber Efendimiz’in “afta hata edilmesi, cezalandırmada hata edilmesinden daha iyidir” hadisine riayet ederek, tutuklu ve hükümlüler arasında, hükümlülerin de kendi arasında ayrım yapılmadan, özellikle içi boşaltılmış terör tanımı ile cezaevinde kalan, tutuklu bulunan kişiler de bu aftan ve infaz paketinden yararlanabilsin.

Bu minvalde demokratik bir toplumun ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzak olan bu yasanın, başta hukuk devleti ve eşitlik ilkesi olmak üzere, anayasaya aykırılıkları nedeniyle Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edileceği ya da kapsamının genişletileceği aşikardır.

  • İLGİLİ ETİKET:
  • #DEĞERLENDIRME

SONRAKİ HABER

Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye’de İnsan Hakları 2019 Değerlendirmesi ile İlgili Basın Açıklamamız

Sık Sorulan Sorulara Cevaplar

15 Nis 2020