Ekranları Başında Bizleri Takip Eden Saygıdeğer Vatandaşlarımız,
Çok Değerli Basın Mensupları,
Hepinizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum,
Bugün iktidarın 2 Mart’ta açıkladığı ve aradan 3,5 ay geçmesine rağmen bir arpa boyu dahi yol alınmayan İnsan Hakları Eylem Planıyla ilgili değerlendirmelerde bulunacağım.
Malumunuz son yıllarda iktidarın hızla demokrasi ve hukuk devleti standartlarından uzaklaşması nedeniyle ülke olarak her geçen gün daha da fakirleşiyoruz.
Evrensel değerlerden hızla uzaklaşılmakta ve Türkiye sadece hukuk alanında değil ekonomik alanda da çok zor bir dönemden geçmektedir.
Türkiye’nin içine girdiği bu hukuksuzluk girdabı elbette yerli ve yabancı yatırımcıyı ürkütmüş ve her geçen gün bozulan ekonomik dengeleri kurtarmak ve yabancı yatırımcıya şirin gözükmek adına iktidar günü kurtarma amacıyla Avrupa Konseyi’nden sağladığı 1 Milyon 200 bin avro’luk fonla İnsan Hakları Eylem Planını açıklamıştır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan İnsan Hakları Eylem Planı lansmanında bu planının 9 amacı olduğunu söyledi:
1-Daha güçlü bir insan hakları koruma sistemi.
2- Yargı bağımsızlığı ve adil yargılanma hakkının güçlendirilmesi.
3- Hukuki öngörülebilirlik ve şeffaflık.
4- İfade, örgütlenme ve din özgürlüklerinin korunması ve geliştirilmesi.
5- Kişi özgürlüğü ve güvenliğinin güçlendirilmesi.
6- Kişinin maddi ve manevi bütünlüğü ile özel hayatının güvence altına alınması.
7- Mülkiyet hakkının daha etkin korunması.
8- Kırılgan kesimlerin korunması ve toplumsal refahın güçlendirilmesi.
9- İnsan hakları konusunda üst düzey idari ve toplumsal farkındalık
Bu 9 madde aynı zamanda bir itiraftı.
Cumhurbaşkanı aslında bizzat oluşturduğu hesap vermezlik rejiminde ihlal ettikleri hususları bir bir böylece itiraf etmiş oldu.
Saygıdeğer Basın Mensupları,
İktidar 20 yılın sonunda Eylem Planı ile daha güçlü bir insan hakları koruma sistemi vaat edebiliyor.
Çünkü bizzat Anayasa Mahkemesi’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına uymayan mahkemelerin olduğu bir yargı düzeni oluşturdu.
Yargı bağımsızlığı ve adil yargılanma hakkının güçlendirilmesini vaat edebiliyor. Çünkü yargı bağımsızlığını tamamen yok etti. Onlarca haksız soruşturmaya imza atan, ağır insan hakkı ihlallerine sebep olan bir savcı Yargıtay ve HSK sürece alet edilerek Anayasa Mahkemesi üyeliğine atandı.
Siyasi baskı ve linç kültürü paralelinde yüzbinlerce insan haksız şekilde terör örgütü üyesi soruşturması geçirdiği bir ülkede nasıl adil bir yargılanma olabilir. Milyonlarca insanın hayatı bu ülkede yargının bağımsız olmaması nedeniyle cehenneme çevirildi.
Geçmişte iktidar ve ortağının çevrelerinde iş yapan ve Cumhur İttifakına destek için miting düzenleyebilen bir suç örgütü lideri vahim iddialarda bulunurken, adam öldürmeden ve tonlarca kokainin taşındığı ticaret yollarından bahsederken hiçbir savcı soruşturma açmaya cesaret edemez hale geldi.
Ülkemizde yargı bağımsızlığı artık yalnızca kağıt üstünde var.
Gerçekte ise güdümlü bir yargı var.
Yargı, artık ayrıcalıklı bir grubun işlediği suçlara karşı 3 maymunu oynayan bir tiyatrodan başka bir şey değildir. Artık bu ülkede üstünlerin hukuku işlemektedir. Hukukun üstünlüğü ayaklar altına altındadır.
Kıymetli Arkadaşlar,
İktidar hukuki öngörülebilirlik ve şeffaflık vaat ediyor. Çünkü bu ülkede öngörülebilirlik bırakmadılar.
Yüzbinlerce sıradan insan, devlet tarafından terör örgütü olduğu ilan edilmemiş ve dini bir cemaat olduğunu düşündükleri bir gruba vaktiyle katıldıkları için terör örgütü üyeliğinden mahkum oldular, işlerinden atıldılar.
Ama aynı gruba adam toplayanlar, bu grubun sözcülüğüne soyunanalar ve dahası bu grubun devlet içindeki örgütlenmesini yönetenler bugün elini kolunu sallayarak meclis koridorlarında ve bakanlıklarda dolaşıyorlar.
Şeffaflık deseniz zaten lafta…
Ülkede tam bir soygun düzeni hakim..
Hiçbir ihale şeffaf bir şekilde yapılmıyor.
Büyük ihalelerin hemen hemen hepsi 5 şirket grubu arasında paylaştırılıyor.
Bu ülkenin başka iş insanları başka şirketleri yok mu?
İfade, örgütlenme ve din özgürlüklerini koruyup geliştireceğiz diyorlar… Ülkede ifade özgürlüğü mü kaldı?
Cumhurbaşkanına hakaret suçunun kapsamı belirsizleştirildi ve genişletildi. Yerli yersiz insanlar gözaltına alınıyor ve yargılanıyor. Hiçbir şey olmasa da bir şeyler vardır anlayışı ile insanlar mahkemelerde süründürülüyor ve gözdağı veriliyor.
Cumhurbaşkanına gözünün üstünde kaşın var demek yasak ama ana muhalefet partisi liderini yumruklamak serbest.
Küçük ortak her konuştuğunda topluma nefret ve korku salacak, her önüne geleni tehdit edecek, hakaret edecek ama bir muhalif gazeteci sesini çıkartınca soluğu mahkemede alacak.
Böyle bir ülkede Eylem Planı açıklasanız ne yazar…
Toplantı ve gösteri yürüyüşlerine 5 yıldır müsaade edilmiyor. Her gösteri en sert şekilde bastırılıyor. Temel haklarını kullanan insanlar darp ediliyor.
İktidar kişi özgürlüğü ve güvenliğini güçlendireceğini söylüyor. Neden? Çünkü insanlar ülkede kendini özgür ve güvende hissetmiyor.
Allah’tan korkun! 20 yıldır bu ülkeyi kim yönetiyor?
Sokakta gazeteciler, siyasetçiler dövülüyor.
Utanmıyor musunuz?
Cumhurbaşkanı konvoyunun trafiği kesmesine tepki gösteren avukat Cumhurbaşkanı korumaları tarafından dövülerek hastanelik ediliyor. Şikayetçi oluyor ama Cumhurbaşkanı güdümündeki yargı konuyu soruşturmaya gerek görmüyor, takipsizlik kararı veriyor.
Değerli Arkadaşlar,
Mülkiyet hakkı etkin bir şekilde korunacak vaadinde bulunabiliyorlar çünkü mülkiyet hakkı da tehdit altında.
Yalıkavak marina örneğini hatırlayalım.
Eski İçişleri Bakanının iktidar partisinden milletvekili olan oğlunun Yalıkavak Marina’yı işleten şirketin sahiplerine baskı yaparak şirket yönetim kuruluna ortak olduğu iddia ediliyor.
Bu konuda da soru önergesi vererek Yalıkavak Marina’yı işleten şirketin emsal bedellerin altındaki hisse devirlerini gündeme taşımıştık.
Nitekim eski İçişleri Bakanı da önce “Biz olmasak mafya çöker” demiş ardından da artık çok dikkat çekiyor diye bu şirketteki yönetim kurulu üyeliğinden ayrılmak zorunda kalmıştı.
Peki sadece mesele buradaki çökme miydi?
Memuriyetten başka bir işi olmayanlar nasıl oluyor da yüz milyonlarca dolara hükmedebiliyor? Memlekette bunu soruşturacak savcı yok zaten…
Ne yazık ki artık mülkiyet hakkının bizzat iktidarın veya iktidar gücünü arkasına alan mafya tarafından ihlal edildiği, haksız şekilde kişilerin şirketlerine ortak olunduğu tabiri caizse çöküldüğü bu ülkenin bir gerçeği olmuştur.
İktidar kırılgan kesimlerin korunmasını ve toplumsal refahın güçlendirilmesini vaat ediyor ancak tam tersi yapılıyor.
Şiddete uğrayan kadınları korumak üzere imzalanan İstanbul Sözleşmesi Cumhurbaşkanının tek imzasıyla feshedildi.
Toplumsal refah ve sosyal adalet vurgusu yapılıyor ama zengin aşırı zenginleşti, fakir ise daha da fakirleşti. Ekonomik uçurum ve sosyal adaletsizlik hiç olmadığı kadar arttı.
Son olarak insan hakları konusunda üst düzey idari ve toplumsal farkındalık vaat ediliyor ancak işkence ve kötü muamele Türkiye’nin gündemine yeniden sokuldu.
İşkence ve kötü muamele iddiaları sonuca ulaşmak üzere araştırılmıyor.
Dosya açılıyor, konunun unutulması beklenip dosya kapatılıyor.
Sokaklarda insanlar zorla kaybediliyor. Bu kişilerden aylar sonra haber alınıyor veya hiç alınamıyor.
Kıymetli arkadaşlar,
Cumhurbaşkanının açıkladığı İnsan Hakları Eylem Planı açık bir itiraftır. Türkiye’nin hukuk devletinden ve insan haklarına saygılı, demokratik bir devlet olma özelliğinden ne kadar uzaklaştığının açık bir göstergesidir.
Eylem planı ile göstermelik bir hava oluşturulmuştur.
Sanki iktidar yeniden demokrasi, insan hakları ve hukuk devletine geri dönecekmiş gibi algı oluşturulmak istenmiştir.
Peki İnsan Hakları Eylem Planı açıklandı da ne oldu?
Açıklamanın yapıldığı 2 Mart’tan beri 3 aydan fazla bir zaman geçti.
Eylem planına ilişkin takvim ise ancak 29 Nisan’da açıklandı ve bu tarihten beri bir buçuk ay geçti.
Tüm bu süreçte neredeyse her gün farklı bir hak ihlali kamuoyuna yansıdı.
Biz DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanlığı olarak Cumhurbaşkanlığı ve Adalet Bakanlığı’nı yakından takip ediyoruz.
Maalesef Adalet Bakanlığı, İnsan Hakları Eylem Planı için oluşturulan takvimi ve takip mekanizmasını kamuoyuyla paylaşmamaktadır.
Buradan İnsan Hakları Eylem Planı izleme takip sisteminin erişime açılmasını çağrısında bulunuyoruz.
Ayrıca kapsamlı şekilde Eylem planının takvimini çalıştık.
30 Nisan 2021 tarihinde yayınlanan Adli Destek ve Mağdur Hizmetleri yönetmeliğini bu anlamda olumlu bir gelişme olarak görüyoruz. Uygulamada da hayata geçirilmesini bekliyoruz.
Ancak iktidar tarafından 1 aylık vadede;
Adli yardım başvurusu usulünün kolaylaştırılması ve e-devlet üzerinden başvuru imkânı,
Hükümlü ve tutukluların ziyaretçi listesini güncelleme imkânı,
Hükümlü ve tutukluların engel durumlarına göre refakatçi eşliğinde veya açık görüş şeklinde ziyaretçileriyle görüşme imkânı,
Ceza infaz kurumlarındaki 0-6 yaş çocukların tesliminin ve görüşlerinin açık görüş olması imkânı,
Çocuk hükümlü ve tutuklulara aile görüşmesi imkânı getirileceği vaat edilmişti.
Oysa bu 1 aylık vaatlerin hiçbiri yerine getirilmedi
İnsan hakları konusunda böyle bir reform vaadinde bulunulduğu bile kamuoyuna unutturuldu.
Her gün insan haklarını ezen bir anlayıştan daha fazlası beklenemezdi.
Samimiyetten uzak ancak AB fonuyla akla gelen İnsan Hakları Eylem Planı elbette ancak bu kadar olur.
Görüyoruz ki İnsan Hakları Eylem Planı kağıt üstünde kaldı.
Demokrasi, hukuk devleti ve insan hakları alanında bir arpa boyu yol alınmadı, hatta daha ihlaller artarak çoğaldı.
Bu nedenle demokratikleşme ve insan hakları konusunda samimi adımların ancak yeni bir iktidarla sağlanacağı açıktır.
O tarihe kadar DEVA Partisi olarak iktidarı yakın takipteyiz.
Hepinizi saygıyla ve hürmetle selamlıyorum.